“Ayranımız yok içmeye, tahtırevanla gider sıçmaya” – bu sözü henüz 5-6 yaşlarındayken büyüklerimden duyardım. Ta ki rahmetli olana dek, zaman zaman söylerlerdi. Merak edip anlamını sormamıştım. Uzun zamandır da bu sözleri hiç kimseden duymadım. “Ne varsa eskilerde var” derler ya, benimde aklıma takıldı ve merak ettim, araştırdım. “Ayranımız yok içmeye” ne demekmiş? Yoksulluğuna bakmadan gösteriş yapmaya kalkanların gülünçlüğünü anlatan sözmüş.
Bu haftaki köşe yazıma eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın kulaklarını çınlatarak başlamak istedim. Zira yazımın başlığı onun icraatlarına cuk oturuyor. Ali Erbaş, görev yaptığı 2017-2025 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanı değil de “Dünya Fakirleri İstanbul Şube Başkanı” gibi çalıştı. Fakirliği öve öve bitiremedi. Ancak yoksul vatandaşlara nasihatler yağdırırken kendisi havuzlu villalarda oturmayı yeğledi. “Bana bir Audi’yi çok gördüler” deyip feryat etti, sonunda aldı da… Lüks yaşam meraklısı Erbaş’ı, görevi süresince yaptıklarını anlatmaya zamanımız yetmez.
Peki Ali Erbaş’ı neden bu kadar önemsiyoruz ve yazma değeri buluyoruz? Erbaş’ın görevinin bitmek üzere olduğu günlerde Suudi Arabistan Hac Bakanı kafilesi ile ziyarete geliyor. Bu kafileyi Erbaş ağırlıyor. Beşiktaş’taki bu lüks otelin gecelik en ucuz odası 86 bin, lüks odası ise 826 bin TL. Peki bu paralar verilirken, beslenme çantalarında bir dilim kuru ekmekten başka bir şey götüremeyen öğrencilerimiz Erbaş’ın aklına geliyor mudur acaba? Gelmiyorsa işte o zaman sözümüz…
Yeni görev alan Diyanet İşleri Başkanı sayın Safi Arpagus hocamıza olsun: Siz bari fakir fukarayı düşünün. Zira Dışişleri bütçesi 39 milyar, sizin bütçeniz 130 milyar. Bu bütçeyi siz kullanacaksınız hocam. Sizlerden halkımızın adına çok önemli bir konuda ricada bulunmak istiyorum:
Balıkesir Sındırgı’da yaklaşık bir ay önce 6.1 büyüklüğünde bir deprem yaşadık. Bu depremlerin artçıları hâlâ devam ediyor. Bunları fırsata çevirip prim yapmak isteyen şarlatanlar türedi. Sosyal medyada sözde depremin neden olduğunu veya nasıl sonlandırıldığını anlatıyorlar. Güya deprem anında Hazreti Ömer “Ey deprem, sen benim adaletsizliğimi nerede gördün?” deyip bastonunu yere vurmuş ve deprem sona ermiş… Bunun gibi daha onlarca şarlatan piyasalarda boy gösteriyor.
Bunları dinleyen bazı uyanıklar, bakın mahkeme salonlarında neler söylüyor: Hatay Antakya’da müteahhit Mehmet Özkan’ın yaptığı apartman yıkılıyor ve 51 kişi hayatını kaybediyor. Bu uyanık mahkemede “Depremi Allah yaptı, benim suçum yok” diyor. Ama “Demirini eksik koydum, betonunu eksik koydum” demiyor.
Bu ahmaklara depremi bilimsel olarak anlatın! Fay hatlarının neden kırıldığını hutbelerinizde söyleyin! İnsanların kafaları karışmasın, yobazlar prim yapmasın.
“Prim yapmasın” dedim de hemen aklıma geldi: Hani “Gözlerinin içi parıldayan bir yatsak, altı ay sonra uyansak” diye insanları sahiden uyutan bir maliye bakanımız vardı – Nureddin Nebati. İşte onun zamanında başladı KKM. İşte bu KKM yazımın başlığına bire bir uyuyor: “Ayranı yok içmeye…” Nebati, Kur Korumalı Mevduat projesinden hazineyi 818 milyar zarara uğrattı. Parası yoktu ama devletin paralarıyla bazılarına kıyak yaptı. Buna ne denir, siz karar verin.
Kısacası, son yıllarda bu ülkede doğru işleyen hiçbir şey yok. Diyeceğim de şöyle bir bakıyorum, dünyada doğru işleyen de pek bir şey yok. Güçlü, kararlı bazı ülkeler – örneğin İngiltere, Kanada, Avustralya – bu ülkeler yanmış, yıkılmış, yok olmuş Filistin’i tanıma kararı almışlar. Onlardan cesaretle Belçika, Lüksemburg, Malta, San Marino… Birleşmiş Milletler 80. Genel Kurulu’nda Filistin devletini tanıdıklarını duyuracaklarmış. Valla bravo! Ancak biraz geç kalmadınız mı? 17 bin 954 çocuk öldü, bunların 876’sı henüz bir yaşın altındaydı.
İsrail, Netanyahu’nun emriyle Filistin’e bomba yağdırıp okulları, camileri, hastaneleri yerle bir ederken Donald Trump “Filistin çok güzel bir yer, buralara güzel kumarhaneler olur, gazinolar olur” dediğinde dünya duydu. Ama biz dâhil hiçbir ülkeden ses çıkmadı. Şimdi Filistin’i tanısan ne olur, tanımasan ne olur?
Kalın sağlıcakla.

YORUMLAR