Bu sözü büyüklerimizden çok sık duyuyordum; şöyle derlerdi: “Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete.” Bu sözü günümüze uyarlarsak çok değişik anlamlar çıkartabiliriz. “Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete” sözü, nasıl sonuçlanacağı belli olmayan olayları anlatır ve “alamet” sözcüğü daha çok yeni buluşlar için kullanılır. Her yeni buluşun insanlığa fayda getirmeyeceğini belirtmek için söylenen bir sözdür. “Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete” yenilikler için desek de bu sözün Osmanlı 2. Mahmut döneminde söylenmiş bir söz olduğunu kaynaklardan öğrendik. Yani Osmanlı döneminden günümüze dek söylenen bu sözden bir pay çıkartmamış, ders almamış ve o tarihten bu güne kadar sık sık bu sözü söylememize rağmen bir arpa boyu mesafe kat edememişiz.
Örneğin, Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir zamanlar okuduğu bir şiir nedeniyle hapse atılması gerek demokrasinin, gerekse insanlığın ayıbıdır. Sadece bu olay değil tabii ki; 16 milyon İstanbullunun oyunu alan seçilmiş bir Belediye Başkanını sabaha karşı evinden almak da yakışıksızdır. Anayasada belirtilmesine rağmen, ellerinde sadece Türk bayrakları ile Saraçhane’de eylem yapma haklarını kullanmak isteyen binlerce kişi içerisinden 301 öğrenciyi önce gözaltına alıp sonra hapse atmak, hiç kimseye yarar sağlamadığı gibi, aileleri tarafından sanırım çoğu şu sözü sarf ediyordur: “Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete.” Sadece öğrenciler söylemiyor bu sözü; tüm ülkenin söylediği söz diye iddiaya girerim. Bu kadar emin olduğumu şöyle açıklamak isterim: Ekrem İmamoğlu’nun tutuklandığı günün ardından piyasalar resmen bitkisel hayata döndü. Borsa öldü, öldü dirildi. İki yılda biriktirilen rezervin %38’i satıldı. Tüm bunlar niçin yapıldı? Yanıtını bilmeyenler hâlâ düşünüyor olabilir; ancak düşünseler de hiçbir şey fark etmeyecek. Zira o kişiler düşünmüyor, sadece düşünüyormuş gibi yapıyor. Tıpkı emekliler gibi… Emekliler yaşamıyor dersem bana inanmayacaksınız ama bu bir gerçek: Emekliler yaşamıyor, yaşıyormuş gibi yapıyor. Bunu ilerleyen süre içinde kanıtlayacağım. Şimdi konumuzu dağıtmadan devam edelim.
Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasından sonra yediğimiz ekonomik darbe sonrası, TÜSİAD Başkanı genel kurulda yaptığı konuşma ile şimşekleri üzerine çekip polis eşliğinde ifadeye götürüldü. Sonuç: TÜSİAD Başkanı Orhan Turan ve Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras, yurt dışı çıkış yasağı aldılar. Geçtiğimiz günlerde, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in Brüksel’de katılacağı yatırımcılar toplantısına davetli olmalarına rağmen yasaklı oldukları için katılamadı. Bu toplantıya katılmak için yaptıkları başvurular Savcılık tarafından reddedildi. Yani “bindik bir alamete” desek yanlış olmaz.
Şimdi yeniden emeklilere dönmek istiyorum. Birkaç gün önce hükümet tarafından açıklanan bu ayki kira artışını söylüyorum: %56,35. Balıkesir’de 15.000 liradan kuruş aşağı ev bulamazsınız. Hoş, o paraya doğru dürüst ev bulmak da mümkün değil. Şimdi basit bir hesap yapalım: En ucuz evi buldunuz, 15.000 lira kira. %56,35 artırdınız; artış 8.452 lira. Toplam kira 23.452 lira oldu. Emekli maaşları kaç lira? Emekliye verilen maaş artışı %14, kira artışı %56,35. Hükümet neden ev sahiplerinin yanında yer alır? Yaptığımız bu hesap en düşük kira üzerinden. Biraz yükseltirsek: 20.000 lira kira %56,35 artışla 11.270 lira kira artışıyla 31.270 liraya çıkıyor. Çok samimi soruyorum: Türkiye’de hangi “bağkur”lu emekli 31.270 lira maaş alıyor? Hangi SGK emeklisi o kadar maaş alıyor? Emekliler yaşamıyor dediğim gibi; yaşıyormuş gibi yapıyor. Emekli olduğum için değil, insan gibi yaşayabilmek için hükümetin bu konuyu enine boyuna tartışıp halletmesi gerekir diye düşünürken, konut elektriğine %25 zam yapıldı. Unutulmasın ki bu ülkede sadece ev sahipleri oy kullanmıyor.
Kalın sağlıcakla.
YORUMLAR