Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, 12 askerin şehit olmasının ardından yaşanan bildiri krizi ve iktidar partisi ile ortaklarının CHP’yi hedef alması hakkında konuştu. Genel Başkan Özgür Özel, TBMM Grup Toplantısında yaptığı konuşmada şunları dile getirdi: “Türkiye olarak içimizi yakan acı haberler aldığımız bir hafta sonunu büyük acılarla geçirdikten sonra dün bütçe görüşmelerini gerçekleştirdik. Bugün milli iradenin tecelligahı bu yüce çatının altında, ağır bir atmosferde bir grup toplantısı yapıyoruz. Cuma akşamı geç saatlerde Irak’ın kuzeyinden ilk kötü haber geldi. 6 gencecik vatan evladımız. Piyade Teğmen Ramazan Günay, Piyade Uzman Çavuş Mehmet Serinkan, Piyade Uzman Onbaşı İsmail Yazıcı, Piyade Sözleşmeli Er Yasin Karaca, Piyade Sözleşmeli Er Çağatay Erenoğlu ve Piyade Sözleşmeli Er Emre Taşkın PKK’lı teröristlerle girilen çatışmada şehit oldular. Bırakın 6 şehidi, bir tek evladımız şehit olduğunda bu ülkede hepimizin yüreklerine ateş düşüyor. Şehit haberlerini aldıktan sonra Menemen’de Devrim Şehidimiz Teğmen Kubilay’ın anma törenindeydim. O törende şehidimiz Kubilay’ı andık, Cumhuriyeti var edenlere, kuranlara, kurtaranlar bir kez daha minnet duygularımız ifade ettik. Ardından da bir gece önce evladını kaybeden şehit Teğmenimiz Ramazan Günay’ın İzmir’de ikamet eden ailesine taziye ziyaretinde bulundum. Hepimizin yüreğini yakan duygularımızı paylaştık. Son derece duygulu, son derece nasıl bir sorumluluk taşıdığının farkında olan bir babanın metaneti hepimizi gerçekten bir kez daha böyle bir ülkenin vatandaşları olmanın, böyle bir ülkenin kurucu partisinin mensupları olmanın, şahsım adına Genel Başkanı olmanın, hepimiz adına da üyeleri olmanın bir kez daha gururunu yaşadım.”
“KAHRAMAN TSK’NİN YANINDAYIZ”
Başkan Özel “6 şehidimizin haberinin ardından daha o büyük travmaya ne diyeceğimizi, ne yapacağımız, artık böyle haberlerin gelmemesi için ne olması gerektiğini, bize ne sorumluluk düştüğünü konuşur ve düşünürken bir 6 şehit haberi daha geldi Pençe- Kilit Operasyon bölgesinden. Bu kez Piyade Uzman Çavuşumuz Ahmet Arslan, Piyade Uzman Çavuşumuz Abdülkadir İyem, Piyade Sözleşmeli Erlerimiz Enis Budak, Cebrail Dündar, Kemal Aslan ve Semih Yılmaz’ı kaybettiğimizi öğrendik. Yüreğimiz yandı. Bağrımıza, böğrümüze taş oturdu, gırtlaklarımız düğümlendi. Hep beraber bir yandan bu büyük acıyı yaşadık, bir yandan kahraman ordumuza, ailelerine, halkımıza, milletimize baş sağlığı dileklerimizi ilettik. Biz teröristlerle mücadelesinden her zaman olduğu gibi kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, onun mensuplarının, komuta kademesinin arkasında olduk, olmaya devam edeceğiz. Bir kez daha hem silahlı kuvvetlere, hem bütün ailelere, hem de milletimize CHP grubu olarak başsağlığı diliyoruz” şeklinde konuştu.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel konuşmasına şu şekilde devam etti;
“BÖLGEDEN ÇELİŞKİLİ HABERLER GELMEYE DEVAM EDİYOR”
“Siyasi partiler böyle durumlarda ülkede takındıkları sorumluluğun, üstlendikleri sorumluluğun gereğini yerine getirmek zorundadırlar. Biz bir yandan birlik, beraberlik, dayanışma duygularını ifade ederken, birileri de bir yandan kendi sorumluluklarını örtmek, birilerini kendi sorumluluklarına ortak etmek ve süreci kendileri açısından hasarsız atlatmanın hesap ve kitabı içine girdiler. Bir büyük oyunun, aldatmacanın, yeni algı operasyonunun da ilk günlerini yaşadığımız akıl, vicdan sahibi her birimize hissettirdiler. Biz şehitlerimizi, ailelerini, şu anda sınır ötesinde vazife başındaki askerlerimizi düşünür, onlar için kafa yorarken, Ankara’da birileri alışılmış ezberleri tekrar etmekle, tekrar ettirmekle meşguldüler. Biz, 12 askerimizin nasıl şehit olduğunu, Pençe- Kilit Operasyon bölgesinde askerlerimizin durumunun milletimize anlatılmasını, Meclis’in bilgilendirilmesini, Cumhurbaşkanı ya da Milli Savunma Bakanı eliyle hem halkın huzuruna çıkılmasını hem de bir şeyler söylenmesini, hem de parti gruplarının, Meclis’in bilgilendirilmesini talep ettik. Çünkü bölgeden çok çelişkili haberler geliyordu. Gelmeye de devam ediyor. Rakamlar, oradaki şartlarla ilgili haberler gelmeye devam ediyor. Bu konuda sorularımızı, endişelerimizi, önerilerimizi sıralayacağım. Ama bir yandan da çok haklı bir talep yükseldi. 12 vatan evladı hayatını kaybetmiş. 12 tane ev gördük, fakir. 12 tane ev gördük, birileri diyor ki ‘Yıkılacak evlerde oturanlar, bu ülkenin yıkılmasına engel oluyorlar.’ Gerçekten doğruydu. Ama o fotoğraflara bakarak, böyle cafcaflı cümleler kurarak, Twitter’da bunları paylaşarak olmayacaktı. Hepimiz bir şey hissediyorduk.”
“MİLLİ YAS İLAN EDECEK BİR ŞEY GÖRMÜYORLAR”
“Dedik ki, “Öncelikle milli yas ilan edilsin. 3 gün boyunca bayraklar yarıya indirilsin, eğlenceler iptal edilsin, açılışlar iptal edilsin, varsa festivaller iptal edilsin. Bu ülke bu acıda ortaklaşsın’ dedik. Bu daha önce yapılmadı mı? Yapıldı. Kanunu var, yetkisi belli, ilan edecek kişi Cumhurbaşkanı. Hiç oralı olmadılar, bunu duymadılar, bunu hissetmediler. Daha önce bu yetkiyi Suudi Arabistan Kralı öldüğünde 3 gün süreyle kullanmışlardı. Onlar Suudi Arabistan Kralı ölünce bu ülkede milli yas ilan edilmesi gerektiğini düşünüyorlar ama bu milletin 12 evladı hayatını kaybettiğinde burada milli yas ilan edecek bir şey görmüyorlar. İşte böyle bir anlayış ile karşı karşıyayız. Muhatabız. Onlar iktidar, biz muhalefet tarafındayız. O gün ikinci 6 şehidimiz geldiğinde Meclis çalışma halindeydi. Daha öncekinde olduğu gibi. Daha öncekinde olduğu gibi o gün de Meclis’e bilgilendirme yapılmadı. Arkadaşlarımızın bütün ısrarlarına rağmen de Bakanlar Kurulu sıralarında eskiden oturan, şimdi tesadüfen bütçe olduğu için orada olan hükümetin etkin bir bakanı, ekonominin başındaki bakanı grup başkanvekilimiz talep etti. Bilgilendirme yapmayacak mısınız diye, Meclis Başkanvekili döndü ‘Hayır’ dediler. Sözü alıp da bu acıda ortaklaşmak ya da bilgilendirme yapmak, bu bilgilendirmenin yapılacağı günü ve saati söylemek. Buna bile tenezzül etmediler. ‘Hayır’ dediler, önlerindeki mikrofonu ittiler. Devamında biz artık başka bir şeyle karşı karşıyaydık. Her zaman olduğu gibi bir A4 kağıt, iki paragraf yazı, ‘Bunun altına hep birlikte imza atalım, terörü kınayalım. Şehitlerimizi analım. Milli yas ilan etmeyelim, gerek yok. Suudi Kralı kadar değerli değiller. Ne yaşanıyor onu size anlatmayalım çünkü milletin vekili olsanız da sarayın muhatabı değilsiniz. Ama bir göreviniz var, bu A4 kağıda imza atacaksınız, hep beraber kınama yapacağız.’ Biz o gün şunu söyledik. Dedik ki ‘Milli yas ilan edilmeden, bu Meclis bilgilendirilmeden, bu devletin geleneklerinde vardır. Başta ana muhalefet partisi, muhalefet partilerine gerekli bilgilendirme yapılmadan, sizin sorumluluğunuza ortak olacak, sizi meşrulaştıracak, sizinle birlikte hiçbir imzayı atmayacağız.’
“GÖĞÜS GÖĞÜSE MÜCADELE EDECEĞİZ”
“Biz, hiçbir evladımız bir daha şehit olmasın, askerlerimiz daha iyi korunsun, kimse şehitlerimiz üzerinden siyaset yapmasın diye, anneler gözyaşı dökmesin diye artık sizin istediğiniz A4’ler üzerinde imzalar koyup, iktidarın peşinden koşturup terör belasını bu topraklardan silmek yerine bir sonraki şehit cenazesine kadar unutan anlayış ile ortaklaşmadık, bundan sonra da ortaklaşmayacağız. Şimdi iktidara müzahir o köşe yazarları, dün bütçe konuşmasında ‘CHP’de farklı düşünenler var, iktidar partisi ile birlikte olmalıydık, ona destek vermeliydik’ diyenler var ya işte baksınlar CHP burada, grup burada. Böyle bir yanıtın bunlara verilmesi gerekiyordu. Çünkü zorlu bir döneme giriyoruz. Göğüs göğüse mücadele edeceğiz. Nelerle muhatabız biliyoruz. Bizi nelerle muhatap edecekler göze alıyoruz. Onlardan korkmuyoruz ama bu partinin karşısındakinden değil arkasında durduğunu düşündüğünden bir dost ateşi almak dışında bir endişesi yoktur. Kendimize güveniyoruz. Kimseden korkmuyoruz. 1984’ten beri kaç ortak bildiri imzaladık? Sonucunda ne elde ettik, neyi çözdük, neyi başardık, hala daha niye annelerin gözü yaşlı, babaların yüreğinde taş var, halen daha sürekli ne zaman ama ne zaman sürekli artık ‘Bir şeyler iyiye gidecek’ dendiğinde şehit cenazeleri geliyor, artık insanlar bu sorunun cevabını istiyorlar. Öyle ne ezbere iktidar var, ne bundan sonra öyle ezbere muhalefet var. CHP’yi bundan önce hesaba katmayanlar, bundan sonra o kirli hesaplarını iki kere yapsınlar çünkü yanılacaklar.”
“MİKROBA HASTALIK YAPTIĞI İÇİN HESAP SORAMAZSINIZ”
“2012’ydi. 16 şehit vardı. Meclis toplansın denince AK Parti’nin sözcüsü ‘Birkaç Mehmet şehit oldu diye Meclis’i toplamaya gerek yok’ diyordu. O günlerden bugünlere değişen bir şey yok. O günlerden bugünlere şehidi uğurlarken bir konvoy, bir konvoyda hepimiz varız. O ay yıldızlı al bayrağın arkasındaki o konvoyda hepimiz varız. Ama şehidi uğurlayan o konvoyda olmak, şehidin arkasından sorumluluğu taşıyan iktidar partisini ‘Birkaç Mehmet şehit oldu’ diye Meclis’i toplamayanların, Suudi Krala yas ilan edip, Mehmetçiğe etmeyenlerin siyasi konvoyunun peşine takılacak bir CHP yok ve olmayacak. İktidar, demokratik değilse, geldiği demokrasiyi araçsallaştırıp gücünü mutlaklaştırıyor, her geçen gün uzaklaşıyor, her geçen gün biraz daha acımız hızlaşıyorsa, sertleşiyor, faşizme kayıyor, faşizm dönemindeki uygulamaları örnek alıyorsa o iktidara ‘Sen niye böyle yapıyorsun’ denmez. Mikroba hastalık yaptığı için hesap soramazsınız. Ama böyle bir iktidar gücünü mutlaklaştırıyorken karşısında muhalefet bu iktidara varlığı ile güç verip, eylemeleri ile onu sorgulamıyorsa o ülkede iktidar değil muhalefet sorgulanır. Sorumluluğumun farkındayım, sorumluluğumuzun farkındayız.
“BİR YALANA SARILIYORLAR”
“Tartışmanın bir de maddi tarafı var. Maddi tarafı şu, bir bildiri imzaladık. CHP bu bildiriye imza koymadı. Doğrudur, böyle bir bildiriyi imzaladılar. Şu bildiriye biz imza koymadık. Sonra bir yalana sarılıyorlar, ‘CHP tepki gelince kendi bildiri imzaladı.’ Biz bu bildiri hazırlanırken ‘Yollayın o bildiriyi görelim’ bile demedik. Soruyorlar ya ‘Hangi kelimesine karşısınız?’ Yollayın bildiriyi görelim bile demedik çünkü dedik ki bu milletin evlatları nasıl, niye öldü? ‘Hangi tedbirler alınmalı diye konuşulmadan, yas ilan olunmadan, gerçekten bu konuda samimi bir bilgilendirme olmadan biz kimse ile ortaklaşmayız’ dedik ve durduğumuz yerde durduk. Diyorlar ki ‘Tepki geldi de bildiri imzaladılar.’ Ömer Çelik bu yalanı atıyor. Koca koca gazetelerin başyazarları demiş ki ‘CHP sonradan bildirisini imzaladı’. Bakın, Meclis tutanaklarını açın, bu bildiri okunduğu dakikada. Bu bildiri okunuyor, ‘İlan ediyoruz’ diye. Ardından grup başkanvekilimiz Ali Mahir Başarır söz alıyor. Bu bildiriyi satır satır okuyor. Bu bildirinin hazırlanma talebi geldiğinde 3 grup başkanvekilimiz ile görüştük. Taleplerimiz yerine gelirse ne ala, gelmezse kendi bildirimizi hazırlayalım dedik. 4 partinin bildirisinin okunduğu dakika ile CHP’nin bildirisinin okunduğu dakika aynıdır. Meclis tutanaklarında vardır. Canlı yayında izlenmiştir. Herkes oradan görebilir ki bu ciddi bildiriyi, şeklen diğerine göre çok daha ciddi bildiriyi, içeriğine göre diğeri büyük bir hatadır, terörü kınarken, terörü lanetleyen bu bildiriyi. Şehitlere sahip çıkan. Ailelerine karşı sorumluluğu hatırlatan, Gazi Meclis’e sorumluluklarını söyleyen, 4 başı mamur bu bildiriyi büyük bir onur ve gurur ile CHP Genel Başkanı ve Grup Başkanı olarak grup başkanvekillerim ile birlikte imzaladık ve o dakika yayınladık.”
“HAİN ARIYORSAN İŞTE ERDOĞAN’IN TWEETİ”
“Yaptıkları dezenformasyon bizdeki bir eksiklikten değil ezberleri bozulduğu içindir. Sonra, efendim ‘CHP’nin bildirisinde PKK yazmıyormuş çünkü CHP, PKK diyemezmiş.’ Bütün vatandaşlarımızın dikkatine. Bu askerlerimiz şehit olduğunda CHP’nin Genel Başkanının tweeti: Pençe- Kilit Operasyon bölgesinde PKK’lı teröristlerle çıkan çatışmada şehit olan 6 askerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum.’ Aynı olay olduğunda Sayın Bahçeli bugün dedin ya ‘PKK’nın adını anmaz onlar, hain onlar.’ PKK’nın adını anmayan bir hain arıyorsan işte Recep Tayyip Erdoğan’ın tweeti. Öyle bedava siyaset yok artık. Hain arıyorsan burada. Elbette sorularımız var. Bakan randevu alıp gelse, kapalı toplantı istese, Meclis’te olsa Meclis’te, grupta olsa grupta, partide olsa partide sorularımız, endişelerimiz var. 20 aydır Pençe- Kilit Operasyonu yapılıyor. Şehit geldikçe oradaki askerler hatırlanıyor. Bir de lojistik gecikip aç kaldıklarında milletvekillerine Whatsapp’tan attıkları videolarla. Bu operasyonun amacı, hedefi ne? Hedefe ulaştı mı? Ulaştıysa niye oradayız, ulaşmadıysa neden ulaşmadı? Bunun tane tane anlatılması lazım. Saldırıya uğrayan üs bölgelerinde, terörist taarruzları mevsimsel şartlara karşı yeterli korumaya sahip olunmadığı için mi başarılı oluyor? Uygun şekilde tahkimat yok mu? Bu şartlarda koruyamıyorsak, Mehmetçiğin güvenliği için başka tedbirler alınması gerekmiyor mu? Bölgede meteorolojik şartlar çok çetin. İnsansız hava araçlarının meteorolojik nedenlerle uçamadığı durumlarda gözetleme zafiyetini giderecek ilave tedbirler alınıyor mu? Alınmıyorsa neden alınmıyor? Eldeki kabiliyetler nelerdir? Üs bölgelerinin termal kameralı vb. optik sistemleri nicelik ve nitelik olarak yeterli mi? Yetersizse ne için hızla giderilmemektedir? Özellikle ‘altın saat’ olarak tabir edilen süre içinde sağlık desteği ve tıbbi müdahale için imkan ve kabiliyetler yeterli mi? Harp cerrahisi ve askeri hastane mantığı ile mücadele etmek gerekirken 15 Temmuz sonrası kapatılan askeri hastaneler ve ortaya çıkan zafiyet bu ölümlerde ne kadar pay sahibi? Son dönemde yoğunluğu artan terörist saldırılarda üçüncü ülke veya grupların istihbarat vb. destekleri var mı? Bunları sorgulamak, bunlara cevap istemek suç değil, hata değil. Bir muhalefet partisi olarak bizim hakkımızdır. Ödevimizdir. Terk edemeyeceğimiz sorumluluklardır. Bu soruyu kimse kendi menfaati için değil bir daha oradan tek bir Mehmetçik hayatını kaybederek gelmesin, bir daha 81 vilayetin herhangi birine ateş düşmesin diye bunları sormak ve takip etmek mecburiyetindeyiz.”
“DEVLETE GELEN BİLGİLER VAR”
“Teğmen Ramazan Günay’ın İzmir’deki evini ziyaret ettiğim gibi bütün şehitlerimize son görevimizi yerine getirmek hepimizin sorumluluğu olduğundan memleketim Manisa’daki şehit haberini alınca Manisa’ya gittim ve Enis Budak’ın, daha önce birlikte fotoğraflarımızın, muhabbetimizin olduğu, sevdiğim ve gencecik bir kardeşimin cenazesine gittim. Cenaze Akhisar Askeri Havalimanına ulaştırılıyordu, oraya gittik. 4 saat gecikmeli geldi. Ailesi, babası, amcası, ikiz kardeşi, 6 kız kardeşi ile birlikte havalimanın, askeri havaalanının bahçesinde 400’e yakın ailesine mensup acılı insanla birlikte saatlerce orada bekledik. Bütün milletvekillerim ile. Özellikle Ege Bölgesi milletvekillerimle. İktidar partisi Manisa’nın yakın ilçelerinden Manisa’daki cenazeye insanları taşıyorlar, götürüyorlar, bir provokasyon bilgisi var, ‘Cenazeye katılmak için otobüse binmiş, orada konuşulanlar var. Özgür Özel cenazeye gelince yuhalayacaksınız, o tarafa doğru yürüyeceksiniz, otobüslerde ‘Özgür dışarı’ diye slogan atacaksınız’ denilince iyi niyetli birkaç kişi milletvekillerimize, yöneticilerimize, devlete gelen bilgiler var. ‘Askeri törene katıldınız, alandaki törene. Uçağınız varmış, iptal ettirdiniz, isterseniz camiye gelmeyin’ dediler. Dedim ki ‘Eğer ben bir provokasyon olacak diye 3’ü, 5’i,10’u, 100 kişiyi benim memleketimde beni sözde itibarsızlaştıracaklar diye korkup da bir şehit cenazesine gitmemeye kalkarsam, oturduğum koltuğun hakkını vermemiş olurum. O koltuk buna müsait değil.’ Şimdi tek tek isim çıkıyor. Nasıl Gaziantep’te çelengimize saldıran, AK Parti’nin aday adayı çıktıysa, Manisa’da Kırkağaç’taki bir aday adayı kadının nasıl provokasyonu gün boyunca organize ettiği, nasıl orada saldırıları başlattığı ve teker teker, isim isim her birisi ortaya çıkıyor. Benim utancım, benim üzüntüm, bir şehit cenazesini Türkiye Cumhuriyeti devletine ve hepimize yakışır şekilde uğurlayamamış olmaktır. Cenaze namazından sonra bir saygı duruşuna geçip, şehidimizin naaşını uğurlayabileceğimiz sırada harekete geçirilen o güruhun buna mani olmasıdır. Yapılan saygısızlık ne banadır, ne partimedir. Üzülerek söylüyorum ki şehidimizin aziz hatırasınadır. Buna tevessül edenlere yazıklar olsun.”
“ÇELENGİN PARÇALANMASI AYIPTIR, YANLIŞTIR”
“3 teşekkürüm var. Bir, Manisa Valisine, iki Manisa Emniyet Müdürüne ve emniyetteki arkadaşlarımıza ki Sayın Ali Yerlikaya’yı arayıp teker teker, isimleri ile hem valimize hem de emniyet mensuplarına teşekkür ettik. Ayrıca hiç üzerlerine düşmezken acılarını yaşamak yerine bu meselede defalarca telefon eden, ‘Biz çok üzüldük, bu şehidimize de size de yapılmamalıydı, yapanları lanetliyoruz’ diyen aile, dün basın mensuplarının karşısına geçmiş, ‘Protestolarla ailemizin ilgisi yok, Özgür Bey ailemizin çocuğu, Manisa’nın evladı. Onunla gurur duyuyoruz, yapılanları lanetliyoruz’ diyen Budak ailesine, bu acılarına rağmen bu hakkaniyetsizliğe ses çıkaran o koca yürekli insanlara yürekten teşekkür ediyorum. Bir yandan dün Elazığ’da Sayın Meral Akşener’in yolladığı çelengi de parçalamışlar. Büyük ayıptır, yanlıştır. Ama muhatap olduğumuz kötülüğü tanımak için çok önemli bir göstergedir. Meral Hanım partisi, ‘Ortak bildiri yapalım’ dedi. İmzayı attı ancak Meral Hanımın çelengini de parçalıyorlar. Biz yıllardır, benim saydığım 28 imza atmışız. Biz imza atmışız, onlar Genel Başkanımızın önüne kurşun koymuşlar, biz imza atmışız onlar Genel Başkanımıza grup çıkışında yumruk attırmışlar. Biz imza atmışız onlar gitmişler Çubuk’ta Genel Başkanımızı linç etmeye başlamışlar. Linçten sonra da Çubuk’a gitti diye ‘Nereye gideceğine dikkat etsin’ demişler, Anıtkabir’de bile Genel Başkanımızın elini havada bırakmışlar. Bu kötücül akıl ile ‘Önce imza atsaydık, sonra eleştirseydik’ diyen varsa aklını peynir, ekmekle yemesin. Bütün akıl veren, kötü niyetli ya da iyi niyetli, akıl veren, yazan çizen herkese söylüyorum. Karşımızda olanların durumu şudur; Recep Tayyip Erdoğan, kötü bir siyasetçi değil iyi bir siyasetçi. İyi bir politikacı. Devlet Bahçeli de öyle iyi bir siyasetçi. Ama bunlar kötü insanlar. Kötü insanlar, kötü insanlar.”
“YERE BATSIN MİLLİLİĞİN”
“Kimseden aferin bekleyip siyaset yapmayız. Ama bugüne kadar imza atınca ‘Aferin attı’ diyen yok. İmza atınca ‘CHP birlik ve beraberliğin teminatı’ diyen yok. Seçim sathı mahaline gidince montaj videolarla bizi Kandil ile birlikte göster. İstanbul seçiminden önce ‘Bunlar kazanırsa İSPARK’ı PKK’ya verecekler’ de sıkışınca son gece Abdullah Öcalan’dan mektup okut, ondan sonra yerli ve milli siyaset. Yere batsın yerliliğin, yere batsın milliğin.
Bir de dün Meclis’te yaşananlar var. Değerli grup başkanvekillerim orada, biz de oradayız. Meclis’e giriyorum, basın mensupları mikrofon uzattılar. Sayın Bahçeli dedi ki ‘HDP’yi dinlemeyeceğim, CHP’yi dinlemeyeceğim. Anayasa Mahkemesi’nin yapması gerektiğini yapıyorum.’ Anayasa Mahkemesi’ne ‘Kapat’ diyor ya, ‘O kapatmıyor, ben tepki gösteriyorum.’ Ne diyeceksiniz? Dedim ki, ‘Canı sağ olsun. Ben de onları dinleyemedim. Bu yoğunluktan ve İsmet Paşa’nın anma töreninden geliyoruz. Muhalefete muhalefet etmeyeceğim, değerlendirmem bununla sınırlı kalsın.’ İçeriye girdim. Çünkü gün bir birinle uğraşma günü değil. Bütçe konuşulacak, şehitler var, uzatmayalım dedik ve geçtik. Sayın Devlet Bahçeli, HDP’yi dinlemedi. CHP’yi dinlemedi. Ama Sayın Devlet Bahçeli oturdu, HÜDA PAR’ı dinledi. İttifak ortağı HÜDA PAR’ı.”
“HÜDA PAR İLE İTTİFAK ORTAKLARI DEĞİLLER Mİ?”
HÜDA PAR’ın Genel Başkanı konuşması sırasında önce bir kere mikrofon kapandı diye açılınca ikinci kez, elinde hilafet yeşili parti programıyla, sanki inadına dönüp MHP sıralarına bakarak şunları okudu: ‘Olumlu ya da olumsuz tüm yönleri ile eyalet sistemi, özerklik ve federasyon gibi yönetim modelleri serbestçe tartışabilmelidir.’ Şimdi özerklik, eyalet sistemi, federasyon. Bunların olumlu ve olumsuz yönleri varmış. Vallahi eğer olumsuz yönlerini say deseniz, bana düşse neler söyleyeceğimi benden iyi bilirsiniz. Ama niye bana düşsün? Bunlar ittifak ortağı değiller mi? HÜDA PAR ile ittifak yapmadılar mı? Olumlu yönlerini biri, olumsuz yönlerini biri saysın. Hadi Recep Tayyip Erdoğan, federasyon, özerkliğin, eyaletlere bölünmenin olumsuz yanlarını saysın. Rabia yapsın, tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan diye saysın. Ne olur bunları sayınca? Bunları sayınca der ki ‘Federasyon olursa, eyalet olursa tek vatan, millet, bayrak olmaz. Bunlar olumsuz yönleri.’ Olumlu yönlerini kim sayacak? Ağzına geleni söyleyen Devlet Bahçeli, ağzını aç da konuş bakalım. Bu sistemin olumlu yönlerini de sen anlat ittifak ortağın yerine. Bakan Sayın Bahçeli’nin konuşmasını dinlemediği CHP’nin, Rahmi Aşkın Türeli’nin ve Gökhan Günaydın’ın konuşmalarını dinlemediler. Bu iki konuşmacı, partimizin üyesi, partinin yazılı, çizili tüm dokümanları ile bağlılar. Başta da parti programı. Konuşmayı dinlemediği CHP’nin parti programında ‘CHP, Atatürk milliyetçiliğini benimsemektedir. CHP, Türkiye’nin bölünmesine, parçalanmasına yönelik tüm düşünceleri kesinlikle reddeder’ yazıyor. HÜDA PAR’ın parti programında ise ‘Olumlu ve olumsuz tüm yönleri ile eyalet sistemi, özerklik, federasyon gibi yönetim modelleri tartışılmalı, Anayasa’nın ilk 4 maddesi tartışılmalıdır’ diyor. Alın size CHP, alın size HÜDA PAR. Sayın Devlet Bahçeli ittifak ortağının söylemi ile söyleyeyim, Kimler kimlerle beraber?”
“İKTİDAR DEVLET DEĞİLDİR”
“Bu iktidar herkes bilsin ki devlet değildir. Devletin kanatları iktidarı korumak için değil halkı, milleti korumak içindir. Parti devleti olmaz, devletin de partisi olmaz. Ama muhalefet de ne devlet için, ne iktidarı arkalamak için, ne ‘Zor duruma düştüm’ dediğinde iktidarı meşrulaştırmak için değil ancak ve ancak yetkinin alındığı millet için yapılır, halk için yapılır. Biz, bize oy verenlerin saray rejimine oy vermediğini biliyoruz. Biz, bize oy verenlerin bu anlayışa oy vermediğini biliyoruz. Bu yüzden de biz milletin olmadığı bu yoldan yürümeyeceğiz. Her alanda yetki kullanıp, hiçbir sorumluluk almayan iktidarı o konforlu alanında rahat bırakmayacağız. 86 milyon için CHP olarak yeni bir yol açıyoruz. Yolumuz doğrudur, bu yolda cesaret ve kararlılıkla yürüyeceğiz.”
“FUKARANIN ŞEHİT OLDUĞU BUNLARIN ZENGİN OLDUĞU DÜZENE ‘DUR’ DİYECEĞİZ”
“Ben neye imza atıp neye imza atmadığımı söylediğimde çıkmış birisi de ‘Bana masal anlatma’ diyor. Bir masal anlatayım. Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, ülkenin birinde zalim ve zengin bir kral yaşarmış. Kendisi zenginmiş, halkı çok fakirmiş. Kendi çocukları nasıl olduğu bilinmeden işler kurar, zengin olur, gemiler alır, filolar kurar, ticaret yapar, bir eli yağda, bir eli balda yaşarmış. Ama halkın çocukları hem fakirmiş, hem de işsizmiş. Bu çocuklar fakir ve işsiz olunca, bu işsiz ve fakir, gariban çocuklar kralın ordusu için, kralın iş bulamadığı için çocuklar gider o orduda asker olurlarmış. O çocuklar, ülkeleri için savaşırken kral sarayında oturur ama bir gün o çocuklar ölüp de şehit düşünce kral hemen o çocukların fakir evlerine kocaman bir bayrak astırırmış. Kral cenazeye koştururmuş. Bir eliyle tabutu tutar, diğer eliyle mikrofon alır, konuşmalar yapar, nutuklar atarmış. Şehidin annesi bayılınca annesine bir iğne, başlarını sokacakları bir ev, varsa kardeşi ona bir iş verilir, sonra kral sarayına döner fakir çocuklar tekrar orduya gidermiş. Zenginlerin çocukları, kralın çocukları para kazanmaya devam eder, fakirlerin çocukları da ölmeye devam edermiş. Bu hikaye, bu ülkede sürekli devam edermiş. Zenginler bedelli askerlik yapar, kralın çocukları bedelli askerlik yapar, patronların çocukları bedelli askerlik yapar, fakirin çocukları bedel öder, şehit düşermiş. Günün birinde birileri çıkmış, o ülkenin evlatları çıkmış ve şöyle söylemişler; ‘Kral çıplak’ dememişler ama halk fakir, kral zengin. ‘Artık yeter, artık yeter, yeter’ demişler. Artık yeter. Bu ülke herkes için zenginleşene kadar hep birlikte çalışacağız, fakir ve fukaranın şehit olduğu bunların zengin olduğu düzene ‘dur’ diyeceğiz. Artık yeter, artık yeter, artık yeter.”
Fatma ÖNCEL