Eskiye rağbet olsun, bu söz sadece benim değil, belki de milyonların isteği olabilir. “Eskiye rağbet olsaydı bit pazarına nur yağardı” diyen yaşlılarımız bile “eskiye rağbet olsun” diyor. Peki eskiyi ısrarla neden bu kadar çok istiyoruz derseniz, bunu açıklamamız hayli zaman alır ama yine de birazcık açıklamaya çalışalım.
Eskiden insanlarda daha fazla hoşgörü, yardımlaşma, komşuluk vardı, pazarlarda gördüğünüz her sebze meyveyi kendimiz üretirdik. Mercimek, nohut Kanada’dan gelirken, Rusya ve Ukrayna’dan buğday, Brezilya ve Polonya’dan 500 bin baş sığırın yanı sıra kepek, küspe ve yem alıyoruz. Çocukluğumuzda öğrendiğimiz en önemli bilgilerden birisi “dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden biriyiz”, ancak bu söz eskide kaldı. Sadece yiyecek içecekte eskiye rağbet olsun demiyorum; ekonomide, tarımda, eğitimde, siyasette, evet siyasette eskiyi arıyoruz. Eskiden daha fazla hoşgörü vardı.
Siyasiler daha sabırlı ve hoşgörülüydü. Başbakanın önüne yazarkasa fırlatan esnafa “bu hareketi neden yaptın” diye sorulur ve hapse atılmazdı. Eskiden siyasilerimizin karikatürleri çizilir ve hem güldürür hem düşündürürdü, mizah dergileri vardı. Gazete haberleri vatandaşı bilgilendirir, kimsenin davulunu çalmazdı. Depremlerde kurtarma ekiplerinden önce kahraman Mehmetçiğimiz deprem bölgesinde elleriyle tuğlalar taşır, karınca misali hasarı en aza indirmek için çaba sarf ederdi.
Tüm bunlar eskiden yapılırdı. Peki şimdi ne yapılıyor? Kesinlikle bu bir eleştiri değildir, zira yazdıklarımız tamamı gerçeklerden oluşuyor. Geçtiğimiz günlerde Marmara denizinde meydana gelen depremden sonra ülkemizde yayın yapan tüm TV kanalları deprem bilimcilerini davet ederek saatlerce program yaptılar. Tüm bunların yanı sıra siyasilerimiz konuşmaya başladı, “deprem için kaybedecek 1 dakikamız yok” diyorlar. Oysa bu sözleri 20 yıl önce de söylemişlerdi. “Depremden ders aldık” diyen siyasiler acaba aldıkları derse çalıştılar mı? Bilim insanları “İstanbul’da büyük bir deprem kaçınılmaz, bu nedenle kentsel dönüşüm çok önemli” demelerine rağmen, İstanbul’da 470 deprem toplanma alanı varken yerlerine AVM ve gökdelenler yapıldı. Nerelerde mi? İstanbul Cumhuriyet parkı, Otobüs garajı, İETT garajı, Eski itfaiye meydanı, Eski karayolları arazisi, Askerlik şubesi arazisi, fabrika arazisi, Ali Sami Yen stadı… Bu nedenle eskiyi arıyoruz.
Depremin yanı sıra yaşadığımız bir çok felaketi unutuverdik. İstanbul’un göbeğinde sel felaketleri yaşandı, bir çok canımızı kaybettik. Peki 20 yıldır ders çıkarttık mı? Binlerce dekar ormanımız yandı, binlerce canlı yanarak can verdi. 22 yıldır bizi yöneten iktidar, cennet vatanımızda meydana gelen orman yangınları için kaç adet yangın söndürme uçağı aldı? Rusya’dan kiralık helikopterle yangın ne kadar söndürülür diye sormak isterim.
Sadece siyasette, ekonomide değil, bayramlarımızda da eskileri arıyoruz. Eski bayramları özledik demiyorum, çok özledik diyorum. Bir 23 Nisan kutlanıyordu, çocuklarımdan daha fazla heyecanlanırdım. 19 Mayıs bayramı ise kolay kolay anlatılmaz; stadyumlar hınca hınç dolar, veliler çocuklarını zevk ve heyecan duyarak izler, saatlerce konuşulurdu. İşte bu yüzden eskiye rağbet olsun istiyoruz.
23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 105. yılını kutladık ve siyasilerin kısa süreliğine koltuklarını çocuklara devrettiği bu günde MHP lideri sayın Bahçeli pek bir şey söylemedi. Oysa geçtiğimiz yıl, 2024’te, 23 Nisan tarihli bir gazete manşetinde şöyle diyor: “DEM derhal kapatılmalı, DEM kapatılmıyorsa onu kapatmayan AYM kapatılsın” demişti. Peki bir yılda neler değişti?
Ayrıca eskiden siyasilerimiz hiç yalan söylemez, halkını kandırmazdı. Özellikle önemli bakanlıklarda bulunanlar sözlerini seçerek kullanırdı. Günümüzde ise bakın neler oluyor: Milli Eğitim Bakanımız Sayın Tekin, “20 yıl önce bu ülkede ilkokul yoktu, şimdi lise var, hem de kaloriferli” diyor. Sayın Tekin 54 yaşında, ilkokula gittiğine göre bakan olmuş. 47 yıl önce olan okullar birden kaybolmayacağına göre, acaba Sayın Tekin El-ebcediye ile mi eğitim gördü? Sadece Tekin değil, eskileri yok sayan… Alın bir örnek daha: AKP grup başkan vekili Sayın Lale Şahin Usta, Mecliste yaptığı konuşmada “20 yıl önce bu ülkede traktör yoktu” dedi. Oysa 1955 yılında traktör üretmeye başlamıştık. Sayın Usta 52 yaşında, traktör ürettiğimiz yıllarda 18 yaşında imiş. Hayret, hiç gazete okuyup öğrenmemiş.
İşte bu nedenle eskiye rağbet olsun. 23 Nisan’da sadece bunlar mı yaşandı? Atatürk’ün manevi huzuruna gitmek için bin bir engelle karşılaşmalar yaşandı. Zor da olsa aşılan engeller sonrası Atamıza sel gibi akıldı ve 23 Nisan burada noktalandı. Ancak her şey sona ermedi. Çocuk bayramından bahsedip çocukların ne halde olduğundan bahsedersek: 777 çocuk önlenebilir sebeplerden dolayı ölmüş, zorunlu eğitim çağında 612 bin 814 çocuk eğitim dışında. Bu çocuklar ne yapıyor, nasıl eğitiliyor, nasıl yetişiyor bilmiyoruz. 9,6 milyon çocuk yoksulluk sınırının altında yaşıyor, 6,5 milyon çocuk şiddetli yoksulluk içinde temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor.
Her şeye rağmen bunların daha beteri var olması içimizi acıtıyor: 12-18 yaş arası 4 bin 11 çocuk cezaevlerinde, 0-6 yaş arası 759 çocuk ise annesiyle cezaevinde kalıyor. Bu hafta biraz içiniz karardı sanırım, ama gerçeklerden kaçamayız.
Kalın sağlıcakla.
YORUMLAR