Bu ülkede yaşayan herkesin eşit şartlarda dünyaya geldiğini ve eşit şartlarda yaşam hakkı olduğunu her fırsatta söyleyen yöneticilerimizin olduğunu söylersek yalan olmaz. Ancak onların söylediklerinin neredeyse çoğunun yalan olduğunu söyleyebilirim. Eşit eğitim hakkı herkese yok, eşit sağlık hizmeti herkes alamıyor, adalet herkes için eşit değil, ekonomideki dağılım eşit değil. Yanlış yönetimler nedeniyle fakirlerin daha fakir, zenginlerin daha zengin olduğunu söylemenin doğru olduğuna inanmak istiyorum.
Ufak ufak birkaç örnek vermemiz gerekirse: Koskocaman bir devleti uzun yıllardır yöneten bir hükümet, geçiş garantisi verdiği köprülerde bu kadar hata yapamaz, uçuş garantisi verdiği havaalanlarında bu kadar hata yapamaz ve hata yapma lüksü yoktur. Zira yapılan her hata sonunda müteahhitlere giden para, binlerce emeklinin ve yoksulların parası. Bunu herkes biliyor, herkes derken bizi yönetenler de biliyor ama hiç oralı olmuyor. Siyaset işte böyle bir şey: İşine gelirse duyuyor, gelmiyorsa ne duyuyor ne de görüyor. Kısacası nasıl isterse öyle davranıyor.
Bir zamanlar AK Partili bir milletvekili, ‘Ben günah işleme özgürlüğümü kullanıyorum.’ demişti. Bakın vekiller, bakanlar neler neler söylemiş ve özgürlüklerini nasıl kullanmış! Dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Kuran kursunda taciz edilen küçük bir çocuk için ‘Küçüğün rızasıyla olmuş.’ yanıtını verirken, yine dönemin Aile Bakanı Sema Ramazanoğlu ‘Bir kere ile bir şey olmaz.’ demişti. Güler misin, ağlar mısın?
Aslında yazımın başlığına ‘Gariplikler Ülkesi’ deseydim daha şık olacakmış. Öyle gariplikler oluyor ki, 15 kez sahte bal ve tereyağ yaptığı için ceza alan bir şahıs, Tarım Kredi Kooperatifleri genel müdürü yapılmış. Ankara Hayvanat Bahçesi müdürü Mustafa Sancar, TÜBİTAK müdür yardımcısı olarak atanmış. Sancar, Tokat İmam Hatip Lisesi, ardından Ankara İlahiyat Fakültesini bitirdikten sonra İslam dergisinde yazı işleri müdürü, grafik tasarım, köşe yazarlığı, Deniz Feneri dergisi yayın editörlüğü sonrası Ankara Hayvanat Bahçesinde işe başlamış, çok başarılı olduğu için TÜBİTAK’a müdür yardımcısı olarak atanmış.
Güler misin, ağlar mısın? Daha iki gün önce petrol ürünlerine çok ciddi zam geldi. Hani Gabar’da günlük yüz bin varil kapasiteli petrol bulunmuştu? Eski Bakan Soylu durmadan reklamını yapıyordu: ‘Öyle bir petrol bulduk ki rafineriye bile gerek yok, koy traktöre bas marşa!’ Bunları unutmadık. Televizyoncu Fulya Öztürk, Gabar’a gidip oralardan canlı bağlantılar yapıyordu. Bunları unutmuş olacaklar ki Ahmet Hakan’ın programına küçük bir kavanoz içinde petrol getirip koklattılar, ‘Bakın bu Gabar petrolü.’ dediler, hem de utanmadan!
Bu ülkede başka tuhaflıklar da oldu. Ben yazarken utanıyorum ama onlar utanmadan bunları yapıyorlar. Yalova Üniversitesi öğretim üyesi yardımcı doç. Ebubekir Sifil, canlı yayında deve sidiğinin şifalı olduğunu söylemesi üzerine, programın diğer konuğu Yıldız Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Caner Taslaman, ‘Bakın ben yanımda getirdim, şifalıysa buyur iç.’ deyip masaya bir şişe deve sidiği bıraktı.
Güler misin, ağlar mısın? Bu olaylar dün yaşandı, bugün de yaşanıyor, yarın da yaşanacak. Bunlar yaşanırken asgari ücretli, emekli sesini çıkarmadan bu olayları izleyecek. Bazıları da kayyumlarla, yasaklarla baskılarını arttırıp heybedeki turpların büyüklüğünden bahsedecek. Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat, ‘İhaleye fesat karıştırdın, belediyeyi zarara uğrattın.’ gerekçesiyle önce gözaltına, sonra Silivri’ye gönderiliyor. Beşiktaş Belediyesinden ihale alan Aziz İhsan Aktaş, birçok belediyeden olduğu gibi Isparta Belediyesinden de ihale alıyor ve bu ihale karşılığında Belediye Başkanına Audi A8 makam aracı hediye ediyor, yani bağışlıyor. Herkesin bilmesine rağmen çıt yok.
Peki, geçmişte unuttuğumuz başka neler olmuştu? Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdulaziz, Bilal Erdoğan’ın banka hesabına gönderdiği 99 milyon 999 bin 990 dolar para, TÜRGEV vakfına geliyor ve paranın yarısı Fatih’te bir inşaatta kullanılırken, kalan para ise Albaraka’daki hesaba aktarılmış. Bu paranın Kral Abdullah’a ait Boğaz’daki Sevda Tepesi’nde yapılaşma izni için gönderildiği söylendi.
Daha ilginç olayları gördük, alın bir örnek: Eski Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, kendi şirketinden devlete 9 milyonluk dezenfektan sattı. Oysa o tarihlerde zor günlerden geçiyorduk, pandemi döneminde vatandaşın maske bile almakta zorlandığı bir dönemde sayın bakan satışını yapıp kendi ticaretini yapıyordu ve hiçbir şey olmamış gibi görevi bırakıp gitti. Tabi adı üzerinde Ticaret Bakanı, yapacak ticaretini!
Bakan ticaret yapar da Milletvekillerimiz durur mu? Üç milletvekili arkadaş, altın kaçakçılığı yaptığı gerekçesiyle partiden ihraç ediliyorlar. Altın kaçakçılığı suçsa ne işlem yapıldı, suç değilse partiden neden ihraç ettiniz? Yapılanlar yapanın yanına kâr kaldığı sürece bu ülkeyi kaportacılar bile düzeltemez. Kalın sağlıcakla.
YORUMLAR