Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete intikal edişinin 87. yılında tüm Türk ulusu olarak çok üzgündük. Mustafa Kemal için üzülmeyenleri var olduğunu biliyor ve onlar için söyleyecek tek bir kelime bile sarf etmek istemiyorum. Onlar kendilerini bilirler ve gerçekleştiremeyecekleri hayalleriyle baş başa kalmalarını yeğliyorum.
O kişilerin düşünceleri kendileri için önem taşısa da benim için yok hükmündedir. Mustafa Kemal gözlerini yumduğu 10 Kasım sabahı İtalyan Radyosundan şöyle bir anons duyuluyor: “Sezar, İskender, Napolyon ayağa kalkın, Büyüğünüz geliyor!” Bunu bir İtalyan spikerin ağzından duymak dünyanın en gurur verici olayıdır.
1938 yılı 10 Kasımında sadece İtalya değil tüm dünya yasa boğuldu. Bu nedenle yazılıp çizilenler hala konuşuluyor ve okunuyor. Bakın, o tarihlerde İngiltere’nin TIMES gazetesi şunları yazmış: “İngiltere, önce cesur ve asil bir düşman, sonra sadık bir dost olarak tanıdığı büyük adamı selamlamaktadır. O, Türkiye’nin önceki kuşaklarından hiçbirine nasip olmayan özgürlük ve güven dolu bir hayat sağladı. Başarıları, Türkiye’nin Avrupa devleti olmasını sağladı, Yakın Doğu’nun tarihini değiştirdi.”
Yazı yazan TIMES Gazetesi, Türkler Avrupa Birliği’ne giremiyor yazılarını ise şu günlerde yazıyor. Bu cennet vatanı nereden nerelere getirmişiz? Buda acımızın ikiye katlanması demektir. İşte yazımın başlığını şimdi daha iyi anladığınıza eminim.
Asıl önemli olan üzüldüğüm konuyu paylaşmak istiyorum. 10 Kasım sabahı Anıtkabire koşan binlerce vatandaş, yaşlısı genci, Atasının huzurunda bir kez daha saygı ile eğilip bir karanfil bırakmak istemesi normal bir şey değil midir? Buna da sizler karar verin.
Gelelim asıl meseleye. 10 Kasım sabahı Anıtkabir avlusuna toplanan binlerce genç, hep bir ağızdan andımızı okudular. Andımız okunurken Anıtkabir görevlileri, gençlerin andımızı okumasını engellemek bile istediler. Bir görevli gençlere yaklaşarak “Burası Anıtkabir, burada kabir var, kabir!” diye susturmak istedi.
Kurallara göre haklı olabilir; kuralları bilmediğimden bu konuda pek yorum yapmak istemiyorum. Ancak o saatlerde orada Sayın Cumhurbaşkanımız da vardı. Belki de ona seslerini duyurmak istediler. “Okullardan andımızı kaldırdınız, hiç de iyi yapmadınız!” demek istediler, bilemiyorum. Belki de Sayın Cumhurbaşkanımızın taraftarları, Anıtkabir ziyareti çıkışında “Recep Tayyip Erdoğan!” sloganlarına misilleme olarak yapılmış olabilir.
Ancak asıl mesele şudur: AK partili gençlerin rahatça slogan atabiliyorsa ve hiçbir görevli sesini çıkarmıyorsa, andımız Anıtkabir görevlilerini demi rahatsız ediyor? Bunu bilmek isterim.
Sayın Cumhurbaşkanımızın makamına saygımız sonsuz. Kendisi partili Cumhurbaşkanı olabilir. Bu ülkede partili olan başka Cumhurbaşkanları da gördük. Örneğin Anavatan Partisinin kurucusu Rahmetli Turgut Özal Cumhurbaşkanı oldu; defalarca Anıtkabire gitti, hiçbir Anavatanlı ona tezahürat yapmadı. Rahmetli Demirel de bir parti genel başkanı idi ve Cumhurbaşkanı oldu. Ona da kimsecikler bağırmadı.
Hal böyle olunca, insan ister istemez “Onlar yapınca bir şey olmadıysa bizde yaparız” düşüncesi hakim oluyor. Yasaksa herkese yasak olmalı veya herkes, Ata Türk’ün mezarında nasıl davranılır öğrenmeli. Bu nedenle acım ikiye katlandı.
Bu kadar acı bu haftalık yeter. Biraz konuyu dağıtıp güzel şeylerden bahsetmek isterdim. Yurdumdan güzel bir şeyler çıkmıyor. Gerçekten çok araştırdım; varsa güzel bir şeyler, yorumlara yazın, bende öğreneyim. Haber bültenleri içimizi karartıyor.
Şöyle güzelliklerle dolu bir şeyler bulma adına sosyal medyada turlarken, bakın neler buldum. Çoğumuzun bildiği Çeşmede cennet gibi bir koy var: Aya Yorgi Koyu. Burası için şöyle bir tanıtımla karşılaştım:
“Aya Yorgi Halk Plajı, özellikle gençlerin tercih ettiği bir plajdır. Çeşmenin popüler yerlerinden olan plaj, sıcak yaz günlerinde serinleme keyfinin çıkarabileceğiniz geniş bir alana sahip, deniz suyu oldukça temiz ve plajın etrafında çeşitli kafe ve barlar vardır.”
Yazı çok iyi yapılmış. Ancak bu cennet koyu, bu yazılanlarla hayal edip gözünüzün önüne getirin. Zira Çeşme Aya Yorgi Koyu, birinci derece sit alanı olmasına rağmen 433.000 metre kare alan imara açılıyor. İklim Değişikliği ve Şehircilik Bakanı Sn. Murat Kurum, “Bu alanı rezerv alan ilan ettik, depremzedelere ev yapacağız!” diyor.
Çevreciler ise “Buraya yapılacak evler 100 ila 150 milyon lira. Depremzedeler bu evleri bırakın almayı, önünden bile geçemez!” diyor. Haklılar galiba.
Orman Bakanımız da “Yanan alanları yeniden ağaçlandıracağız, imara açılmayacak!” dedi. Ama çok otel yapıldı. Alın bir örnek: Bodrum Güvercinlik Titanic Oteli.
Kalın sağlıcakla.

YORUMLAR