Erzincan Valisi Hamza Aydoğdu, Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar köyünde 5 Temmuz 1993 tarihinde meydana gelen terör saldırısında hayatını kaybeden 33 vatandaşı anmak için düzenlenen törende yaptığı konuşmada, “Dünyanın neresinde vicdan sahibi, mazlum, masum bir insan varsa bir yanı, bir parçası Başbağlar’dadır” dedi.
Başbağlar köyü sakinlerine hitap eden Vali Aydoğdu, “Gönlü yaralı, cefakar Başbağlarlı hemşehrilerim” diye sözlerine başladı.
Vali Aydoğdu, konuşması şöyle sürdürdü:
“Keşke! Zamanı durdurmak, yahut takvimlerden bir yaprak yırtmak mümkün olsaydı. Bir an bile düşünmez, tereddütsüz söküp atacağımız gün olurdu 5 Temmuz. Bizim, ifade etmeye takat getiremediğimiz şeyleri sizler yaşadınız, yaşıyorsunuz. Göğsünde iman olmasa insanın, “Kader, vatan sevgisi” diyemese, Bu tevekkül, bu metanet olmasa insanda bu acılara dayanmak mümkün değildir.
Çünkü! Başbağlar, İnsanların öldürüldüğü yer değil, insanlığın öldürüldüğü yerdir. Dünyanın neresinde vicdan sahibi, mazlum, masum bir insan varsa bir yanı, bir parçası Başbağlar’dadır. Başbağların acısı da onların yüreğindedir. Savaşın bile bir şerefi ve onuru olmalı. İbrahim Baltacı, daha on üç yaşında idi. Sokakta oyun oynayacak yaşta. Adil Torun 22 yaşında, daha hayatının baharında. Mehmet Daşdelen 24 yaşında, Evden camiye, camiden eve, piri fani, yaşlı bir dede idi. Hepsi masum, hepsi kimsesiz kötülükten bihaber. Gündelik işlerinde idiler. Bağda, bahçede çalışıp yorulmuşlar, bir lokma yemek için kurdukları sofralarına, camiden dönmelerini bekliyorlardı babalarını, eşlerini, amcalarını. Hani, şiirde denildiği gibi; “Bir temmuz akşamı idi, Allah şahit ki yıldızlar sararmış gibi, tepeler titreşir, hava kış gibi, bir dağın sırtında dağ varmış gibi.”
İşte! O gün bugündür, yüreğimiz hep kış, hiç ısınmadı, hep titredi, hep üşüdü. Başbağlar tesadüfen seçilmiş bir yer değildi. Nifak tohumları ekmek için bilerek seçilmişti. Ama onlar, bu aziz milletin ferasetini, irfanını, cesaretini, sadakatini hiç bir zaman hesaplayamadılar. Hesaplayamadılar, çünkü bu değerlerin hiçbiri onlarda yoktu. Sizler, her şeye rağmen, vakur duruşunuzla, sevginin nefretten büyük olduğunu herkese ispatladınız. Allah sizlerden razı olsun. Doksanlı yıllarda, 1993 yılında üniversite öğrencisi iken, Erzincan Depremini ve Başbağlar Katliamını uzaktan içimizde hissedip ağlayanlardanız. Allah’a hamdolsun bugün Erzincan’a hizmet etmeyi nasip etti. Geldikten kısa bir süre sonra İliç’te göçük oldu. Şimdi buradayız. Kaderde, Can Erzincan’ın acılarına hissedar olmak varmış. Bu benim için, hayatım boyunca unutmayacağım, göğsümüzde gururla taşıyacağım şereflerin en büyüğüdür. Erzincan, sevginin, kardeşliğin, hoşgörünün şehridir. Erzincan’da kimse, ama hiç kimse “öteki” değildir. Farklılıklarımız bizim en büyük zenginliğimizdir. Bir bir ve beraber oldukça kıyamete kadar, milletimiz bahtiyar, devletimiz payidar olacak. Yüreğimiz üşüdüğünde, Her zaman ay yıldızlı al bayrağın kızıllığında beraber ısınacağız. Başbağlar şehitlerimiz başta olmak üzere bütün şehitlerimizi rahmetle, minnetle şükranla yad ediyorum. Mekanları cennet, makamları ali olsun. Gazilerimize de hayırlı ve uzun ömürler diliyorum. Sizlere de Allah sabr-ı cemiller ihsan etsin diyorum.”